Sayfalar

16 Nisan 2010 Cuma

Dawson's Greek: Bir dönemin, yaşanmışlığın, hissedilenlerin, umutların, duslerin ve daha pek cok duygunun adı!

Bilenler bilir. Bir dönemin en iyi gençlik dizilerinden biridir Dawson's Greek! Dawson ve arakadaşlarıyla, ailelerinin hayatlarını anlatır. Vakti evvelinde Cnbc-e orjinaliyle yakın zamanlamalarda tam 6 sene her pazartesi akşam saat 20:00-21:00 arası yayınlamıştır. Unutulmaz soundtracki "Paula Cole I Don't Want to Wait"' dir. (Dinleyiniz... http://fizy.com/s/19x9cw)

Her bilen,
bu şarkıyı duyduğunda aynı şekilde uzaklara dalar ve gülümser. Bilen herkes, o zamanlara dair birden anlatmaya başlar. Anlatanda da, dinleyende de aynı gülümseme hali bakidir... Birbirinin sözünü kesmeceler... Kahkahalar... Gülümsemeyle hatırlanan can kırıkları... İlk gençlik yılları...

Benim için Dawson's Greek önemlidir. Benim zamanımla, dizi zamanı birebir devam etmiştir çünkü. Onlarla aynı zamanda liseyi bitirip, üniversiteye başlamışımdır. Aynı kıpırdanışlıklar, aynı git geller, aynı kaygılar, benzer sorunlar, benzer isyanlar... Tek farkımız vardı. Bizim kasabamız yoktu. Bizim buralarda herkes birbirini tanımazdı. Ama evin içindeki dünyana kim karışabilirdi ki. Hepimiz, bazen Dawson' dık, bazen Pacey'dik, bazen Joey'dik, bazen Jen' dik, Jack' dik... Aynı duyguları paylaşan hepimiz, arkadaştık...

Nereden nereye geldim... Neden bunu yazdım? Dizinin bütünü ne kadar güzel hatırlansa da, en içimi acıtan sahnelerden birinin metniyle karşılaşınca çıktı bu yazı. Jen' in ölmek üzereyken hastane odasında bebeğine konuştuğu video kaydının metni. Ben okuyabilirim, sandım. Yapamadım. Okurken, "sahne" boğazımda düğümlendi kaldı. Düğümü çözebilmek adına da bunu yazıyorum işte. Metni de aşağıda paylaşacağım. Düğümlerimizi bir bir çözen ve çözecek olan zamana, bir dip notla asılı kalsın istedim Jen'in bebeğine söylediği sözler... Belki bir gün dönüp tamamını da okuyabilirim... Bilmiyorum.

Jen' den bebeği Amy'e...

"Hi, Amy, it's mom. Well, by the time you see this, I won't be here anymore, and I know how much that sucks, for both of us. So seeing as how I won't be around to thoroughly annoy you, I thought I would give you a little list of the things that I wish for you.
Well, there's the obvious. An education. Family. Friends. And a life that is full of the unexpected. Be sure to make mistakes. Make a lot of them, because there's no better way to learn and to grow, all right? And, um, I want you to spend a lot of time at the ocean, because the ocean forces you to dream, and I insist that you, my girl, be a dreamer.
God. I've never really believed in god. In fact, I've spent a lot of time and energy trying to disprove that god exists. But I hope that you are able to believe in god, because the thing that I've come to realize, sweetheart... is that it just doesn't matter if god exists or not. The important thing is for you to believe in something, because I promise you that that belief will keep you warm at night, and I want you to feel safe always.
And then there's love. I want you to love to the tips of your fingers, and when you find that love, wherever you find it, whoever you choose, don't run away from it. But you don't have to chase after it either. You just be patient, and it'll come to you, I promise, and when you least expect it, like you, like spending the best year of my life with the sweetest and the smartest and the most beautiful baby girl in the world. You don't be afraid, sweetheart. And remember, to love is to live. "

PS: En anlamlı dizime; kattıkları, yaşadıklarıma tanıklığı, içimi ısıttığı için bir teşekkür yazısı yazmak istedim. Biraz buruk ama yüzümde bir gülümsemeyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder